Yazar: Uzman Klinik Psikolog Mahmut Yılmaz – Klinik Psikolog Görkem Güler Yaş grubu: 4+
Mine ve ailesinin yaşadığı evin bahçesinde çiçekler, güller bir köşede çilekler ve zeytin ve meyve ağaçları vardı. Mine bahçelerinde oynamayı, hava güzel olduğunda babasının kurduğu hamakta resimli kitaplarını okumayı çok seviyordu. Bir de bahçede karahindibalar vardı. Güpgüzel sarı çiçekler açmışlardı.
Mine karahindibaları çok severdi. Eğilip onlarla konuştuğu da olurdu. Adında çiçek ismi olan okulunda neler yaptığını anlatırdı. 1’den 5’e kadar yazmayı öğrenmişti. Çok çok büyük sayılara, 20’ye kadar saymayı biliyordu. Karahindibalar hafifçe sallanarak Mine’yi tebrik ediyorlardı. Belki rüzgâr hatırlatmıştı, Mine’nin yaptığı güzel şeyleri, becerilerini övmeyi.
Bu sırada babası da işlerini bitirip yemek yapmaya başlamıştı. Derken seslendi: “Mineciğim karnın zil çalmadı mı hala? Annen de işten dönmek üzeredir. Masayı hazırlamama yardım eder misin?” Babası Lebne çorbası, Fellah köftesi, nar ekşili salata hazırlamıştı. Masa tam hazırdı ki, annesi de zili çaldı. Masaya göz gezdirip “ikinize de 10 puan 10 puan 10 puan 100 puan” dedi.
Yemekten sonra anne babasıyla oynadı, biraz çizgi film izledi. Mandala boyama ve nesnelerin miktarını sayılar ile eşleştiren 3 sayfalık ödevini yaptı. Annesi kaşını muzipçe kaldırıp, “Dişler fırçalansın, süt içilsin” dedi. Her akşam uyku zamanı nasıl bu kadar çabuk geliyor anlam veremiyordu. Üç gündür babasının okuduğu masalın aynı sayfasında uykuya dalıyordu.
Gece anne babası “Uyan Mine” deyip yatağından kucaklayıp aldıklarında evleri sarsılıyordu. Anne babasının arasında yatağın kenarına çöküp kapandılar. Sarsıntı bittiğinde deprem çantaları ile birlikte evden çıktılar. İnsanlar da sokaklara koşmuştu. Bağıranlar, çağıranlar, ailelerinin adlarını seslenenler vardı.
Mine’nin de oynamayı sevdiği parktaki toplanma alanına gittiler. Toplanma alanında kendileri gibi korkmuş ve paniklemiş insanlar vardı. Sabah olduğunda evlerinin sokağına döndüler. Evlerinin önündeki park alanında arabaları duruyordu. Babası, “Siz arabada oturun” dedi. Evlerinin bahçesine girdi.
Döndüğünde evlerinin hasarlı olduğunu, içeri girmelerinin güvenli olmayacağını söyledi. Yaşadıkları bölgeye itfaiyeler, ambulanslar ve yardım ekipleri gelmişti. İnsanlara yardım etmek için çalışıyorlardı. Anne babası üzgündü. Mine’ye beklemesini söyleyip arabadan inip konuştular. Anne babasının sürekli telefonlarına arama geliyordu. Yine telefonla konuştular.
Babası, “Bir süre dedenler ile kalmamız daha güvenli. Şimdi birlikte yola çıkıyoruz,” dedi. Yol boyunca müzik açmadılar, çok az konuştular. Anne babası çok üzgündü. Nihayet dedesinin evine ulaştılar. Kapıda dedesine ve babaannesine sarıldılar. Annesi sarılırken ağladı. “Burası sizin de eviniz. Mine’ye küçük odayı, size de misafir odasını. Biraz dinlenin” dedi.
Mine uyanıp salona geldiğinde dedesi ve babası televizyona bakıyorlardı. Televizyonu kapattılar. Mine’nin günleri arkadaşsız geçiyordu. Babaannesi ve dedesi ile yürüyüşe ya da alışverişe gidiyordu. Mine arkadaşlarını, okulunu, bahçelerini özlüyordu.
Annesi ise hala üzgündü. Ağladığını da duymuştu Mine. Babası bir süre “Mine bir süre burada yaşayacağız. Şehrimize ne zaman döneriz henüz bilmiyorum. Yarın dedenle birlikte bir okula gideceğiz ve kaydını yaptıracağız,” dedi.
Mine dedesi ve babasıyla yeni okuluna yürürken kaldırım taşlarının arasından çıkmış bir karahindiba gördü. Arkadaşlarını görmüş kadar sevindi. Eğildi, yumuşacık dokundu karahindibaya. Yol boyunca kaldırım kenarlarında açan karahindibaları saydı. Bir duvarın üstünde güneşlenen kediyle göz göze geldi. Kediye gülümsedi. Okulunun bahçe içerisinde olmasını diledi. Belki karahindibalar da olurdu bahçede. Bir tanesini alıp annesine götürürdü.